15 Kasım 2012 Perşembe

TEK PARTİ VE CAMİLERİMİZ


Türkiye’de son dönemlerde, tek parti döneminde camilerin kapatıldığı, depo, ahır, otel vb. şekilde kullanıldığı söylemi geliştirilerek Cumhuriyetimize ve kurucularına saldırılmaktadır. Bununla da yetinmeyen bu kişiler, İsmet İnönü’yü kafir olarak niteleyerek, camilerin kapısına kilit vurdurduğunu, etrafına asker dikmek sureti ile camilere kimseyi sokturmadığını ve bu camileri sürekli teftiş ettiğini belirtmekte ve insanlarımızı kandırmaktadır. Dedikodulara dayanarak ve edindikleri belgeleri kendi düşüncelerine göre yorumlamaktadırlar. Yazdıkları kara propaganda yapan kitaplarını delil olarak gösteren bu kişiler, dini duyguları istismar ederek yurttaşlarımızı, Atatürk ve Cumhuriyet’imize karşı  insafsızca ve vicdansızca kışkırtmaktadırlar.

İslamiyet’e göre Allah insana şah damarından bile daha yakın olduğundan, Hz.Muhammed (S.A.V.)’in İslamiyet’i yaymaya başladığı zamanda cami bulunmamaktadır. Her yer ibadethane olarak görülebilmektedir. Bu nedenle İslamiyet yayılmasını tamamlayana kadar Hz.Muhammed (S.A.V.) cami inşa ettirmemiş. Yayılma sürecinin tamamlanmasından sonra şatafatı olmayan, sade mescitler yaptırmıştır. Emevilerin dinimizi istismar etmeye başlaması ile birlikte görkemli ve şatafatlı camilerin yapılmasına başlanmıştır. Emeviler cami yapımlarını bir şov aracı haline getirerek insanların gözlerini boyamışlardır. Günümüz Türkiye’sinde de birkaç sokak arayla camilerin yapılmasının nedeninin din sömürüsüyle oy peşinde koşulması olduğunu artık çocuklar bile bilmektedir. Peki ülkemizin milli kaynaklarını bu şekilde har vurulup harman savrulması günah değil midir? Bu israf değil de nedir?

Milli mücadelemiz, düşmanı vatanımızdan def etmekle bitmemiş ve yüzyıllarca uyutulmuş olan kör cahil toplumun devrimlerle uyandırılması gerekmiştir. Bin bir yokluk içinde yola koyulan genç cumhuriyetin yöneticileri, 1927 yılında 14 milyon nüfusa sahip Türkiye’de 14.425 okula karşılık 28.705 cami olduğunu tespit etmişlerdi. Bu nedenle 17 Nisan 1927 tarihli 1011 sayılı bütçe kanunun 14.maddesi ile Türkiye’nin ihtiyacı olarak ne kadar cami ve din görevlisine ihtiyaç olduğu 31 Mayıs 1928 tarihine kadar belirlenmesi istenmiştir. Cami ve Mescitlerin Sınıflandırılması Hakkındaki Nizamname 5 Ocak 1928’de kabul edilmiştir. O tarihte 14 milyon nüfuslu bir ülkeye, 28.705 caminin ihtiyaca göre fazla olduğu açık bir şekilde görülmektedir.       

Büyük bir mücadele vererek ülkemizi kuranlar, şatafata ve gösterişe prim tanımamıştır. Din düşmanı yaftası yemek uğruna ateşle imtihan vererek küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri ihtiyaç fazlası camileri atıl bir şekilde bekletme lüksü bulunmamasından dolayı dönüştürmüş ve satmıştır. Kısacası milletin hoşuna gittiği şekilde değil milletin yararına göre davranmışlardır. Hayrat kütük defterinin incelendiğinde 1926 ile 1972 arasında 494 cami arsası 722 mescit arsası 598 cami ve 995 mescidin satıldığını ve bu satışların çoğunluğunun Demokrat Parti tarafından yapılmış olduğunun gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Bu dönem için ihtiyaç fazlası camilerin akıbeti ön plana çıkartılırken neden kimse daha fazla okulun, halkevinin açılmadığının ve köy enstitülerinin neden kapatıldığını sorgulaması gerekmez mi?

Şimdi gelelim İsmet İnönü’nün niçin kafir olarak adlandırıldığına;

İtiraf etmek gerekirse gerçekten İsmet İnönü camilere kilit vurdurmuş, asker dikerek kimseyi içeriye aldırmadığı gibi askerleri teftiş dahi etmiştir. Hatta yaptığı teftişlerde nöbetçilere içeri kimseyi sokmuyorsun değil mi? diye de sormuştur. Alternatif tarihçilerin buradaki söylemleri kesinlikle doğrudur.

Ancak;


İsmet İnönü, yukarıda saydıklarımın hepsini İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman ordularının
sınırlarımıza dayanmış olduğu günlerde, aramızda saldırmazlık anlaşması olmasına rağmen, Hitler ve ordusuna güvenmeyerek ülkemizi hedef alabileceğini düşünmesinden kaynaklanmaktadır. Hz.Muhammed (S.A.V.)’in sancağını, kılıcını, hırka-i saadetini, Hz.Osman’ın kanlı Kuran-ı Kerim’i gibi bir çok tarihsel ve dinsel anlamı olan kutsal emanetleri görevlileri ile birlikte Alman uçaklarının menziline girmeyen Niğde’ye nakletmiş ve burada üç camiyi depoya dönüştürerek koruma altına almıştır. Kaldı ki bu tarz önlemler Osmanlı zamanında alınmış ve 93 Harbi sırasında Rumeli’den İstanbul’a göç etmek zorunda kalanlar Ayasofya, Sultanahmet, Beyazıt gibi camilerimizde kalmışlardır. Tarihi ve dini değeri olan bu eserleri İsmet İnönü’nün koruma altına almasından dolayı gerçek Müslümanlar ona teşekkür etmelidir. Zannederim ki İsmet İnönü’ye saldırmak için ağzının suyu akanların hevesleri kursaklarında kaldı. Kendini dindar, milliyetçi, liberal, solcu olarak niteleyen bu insanların Atatürk, İsmet İnönü ve Cumhuriyetimize olan düşmanlığının nedeni nedir? Anlayabilmek mümkün değil !!! Anlayabilen varsa beri gelsin…
 
Günümüzde milli karakterlerimizi, ibadet yapmayı yasaklamakla ve kafirlikle suçlayanlar !!! Türkiye’de ezanlar susmamış ve camilerde ibadet yapılmaktaysa, bunu Mustafa Kemal  Atatürk başta olmak üzere tüm silah arkadaşlarının kelle koltukta vermiş oldukları milli mücadele hareketine borçlu olduğunu aklından bir an dahi çıkartma ve gerçek bir Müslüman isen alınan önlemleri beğenmesen dahi eleştirini yaparken vicdanının sesini dinle…

Son olarak, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm silah arkadaşlarını ve tüm şehitlerimizi minnetle anıyor ve önlerinde saygıyla eğiliyorum. Mekanınız cennet olsun…

Not: Bu yazım 10 Kasım 2012 tarihinde www.guncvel61.com internet sitesinde yayımlanmıştır.                                                                                               
                                                                                                 Aydın ŞİMŞEK
                                                                                                 10 Kasım 2012
                                                                                                 Twitter.com@aydin2850