Türkiye’de son dönemlerde, tek
parti döneminde camilerin kapatıldığı, depo, ahır, otel vb. şekilde
kullanıldığı söylemi geliştirilerek Cumhuriyetimize ve kurucularına
saldırılmaktadır. Bununla da yetinmeyen bu kişiler, İsmet İnönü’yü kafir olarak
niteleyerek, camilerin kapısına kilit vurdurduğunu, etrafına asker dikmek
sureti ile camilere kimseyi sokturmadığını ve bu camileri sürekli teftiş
ettiğini belirtmekte ve insanlarımızı kandırmaktadır. Dedikodulara dayanarak ve
edindikleri belgeleri kendi düşüncelerine göre yorumlamaktadırlar. Yazdıkları
kara propaganda yapan kitaplarını delil olarak gösteren bu kişiler, dini
duyguları istismar ederek yurttaşlarımızı, Atatürk ve Cumhuriyet’imize
karşı insafsızca ve vicdansızca
kışkırtmaktadırlar.
İslamiyet’e göre Allah insana şah
damarından bile daha yakın olduğundan, Hz.Muhammed (S.A.V.)’in İslamiyet’i
yaymaya başladığı zamanda cami bulunmamaktadır. Her yer ibadethane olarak
görülebilmektedir. Bu nedenle İslamiyet yayılmasını tamamlayana kadar
Hz.Muhammed (S.A.V.) cami inşa ettirmemiş. Yayılma sürecinin tamamlanmasından
sonra şatafatı olmayan, sade mescitler yaptırmıştır. Emevilerin dinimizi
istismar etmeye başlaması ile birlikte görkemli ve şatafatlı camilerin
yapılmasına başlanmıştır. Emeviler cami yapımlarını bir şov aracı haline
getirerek insanların gözlerini boyamışlardır. Günümüz Türkiye’sinde de birkaç
sokak arayla camilerin yapılmasının nedeninin din sömürüsüyle oy peşinde
koşulması olduğunu artık çocuklar bile bilmektedir. Peki ülkemizin milli
kaynaklarını bu şekilde har vurulup harman savrulması günah değil midir? Bu
israf değil de nedir?
Milli mücadelemiz, düşmanı vatanımızdan
def etmekle bitmemiş ve yüzyıllarca uyutulmuş olan kör cahil toplumun devrimlerle
uyandırılması gerekmiştir. Bin bir yokluk içinde yola koyulan genç cumhuriyetin
yöneticileri, 1927 yılında 14 milyon nüfusa sahip Türkiye’de 14.425 okula
karşılık 28.705 cami olduğunu tespit etmişlerdi. Bu nedenle 17 Nisan 1927
tarihli 1011 sayılı bütçe kanunun 14.maddesi ile Türkiye’nin ihtiyacı olarak ne
kadar cami ve din görevlisine ihtiyaç olduğu 31 Mayıs 1928 tarihine kadar
belirlenmesi istenmiştir. Cami ve Mescitlerin Sınıflandırılması Hakkındaki
Nizamname 5 Ocak 1928’de kabul edilmiştir. O tarihte 14 milyon nüfuslu bir ülkeye,
28.705 caminin ihtiyaca göre fazla olduğu açık bir şekilde görülmektedir.
Büyük bir mücadele vererek
ülkemizi kuranlar, şatafata ve gösterişe prim tanımamıştır. Din düşmanı yaftası
yemek uğruna ateşle imtihan vererek küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti’nin
yöneticileri ihtiyaç fazlası camileri atıl bir şekilde bekletme lüksü
bulunmamasından dolayı dönüştürmüş ve satmıştır. Kısacası milletin hoşuna
gittiği şekilde değil milletin yararına göre davranmışlardır. Hayrat kütük
defterinin incelendiğinde 1926 ile 1972 arasında 494 cami arsası 722 mescit
arsası 598 cami ve 995 mescidin satıldığını ve bu satışların çoğunluğunun Demokrat
Parti tarafından yapılmış olduğunun gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Bu
dönem için ihtiyaç fazlası camilerin akıbeti ön plana çıkartılırken neden kimse
daha fazla okulun, halkevinin açılmadığının ve köy enstitülerinin neden
kapatıldığını sorgulaması gerekmez mi?
Şimdi gelelim İsmet İnönü’nün
niçin kafir olarak adlandırıldığına;
İtiraf etmek gerekirse gerçekten
İsmet İnönü camilere kilit vurdurmuş, asker dikerek kimseyi içeriye aldırmadığı
gibi askerleri teftiş dahi etmiştir. Hatta yaptığı teftişlerde nöbetçilere
içeri kimseyi sokmuyorsun değil mi? diye de sormuştur. Alternatif tarihçilerin
buradaki söylemleri kesinlikle doğrudur.
Ancak;
İsmet İnönü, yukarıda
saydıklarımın hepsini İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman ordularının
sınırlarımıza dayanmış olduğu
günlerde, aramızda saldırmazlık anlaşması olmasına rağmen, Hitler ve ordusuna
güvenmeyerek ülkemizi hedef alabileceğini düşünmesinden kaynaklanmaktadır.
Hz.Muhammed (S.A.V.)’in sancağını, kılıcını, hırka-i saadetini, Hz.Osman’ın
kanlı Kuran-ı Kerim’i gibi bir çok tarihsel ve dinsel anlamı olan kutsal
emanetleri görevlileri ile birlikte Alman uçaklarının menziline girmeyen Niğde’ye
nakletmiş ve burada üç camiyi depoya dönüştürerek koruma altına almıştır. Kaldı
ki bu tarz önlemler Osmanlı zamanında alınmış ve 93 Harbi sırasında Rumeli’den
İstanbul’a göç etmek zorunda kalanlar Ayasofya, Sultanahmet, Beyazıt gibi
camilerimizde kalmışlardır. Tarihi ve dini değeri olan bu eserleri İsmet
İnönü’nün koruma altına almasından dolayı gerçek Müslümanlar ona teşekkür
etmelidir. Zannederim ki İsmet İnönü’ye saldırmak için ağzının suyu akanların
hevesleri kursaklarında kaldı. Kendini dindar, milliyetçi, liberal, solcu
olarak niteleyen bu insanların Atatürk, İsmet İnönü ve Cumhuriyetimize olan düşmanlığının
nedeni nedir? Anlayabilmek mümkün değil !!! Anlayabilen varsa beri gelsin…
Günümüzde milli karakterlerimizi,
ibadet yapmayı yasaklamakla ve kafirlikle suçlayanlar !!! Türkiye’de ezanlar
susmamış ve camilerde ibadet yapılmaktaysa, bunu Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm silah
arkadaşlarının kelle koltukta vermiş oldukları milli mücadele hareketine borçlu
olduğunu aklından bir an dahi çıkartma ve gerçek bir Müslüman isen alınan
önlemleri beğenmesen dahi eleştirini yaparken vicdanının sesini dinle…
Not: Bu yazım 10 Kasım 2012 tarihinde www.guncvel61.com internet sitesinde yayımlanmıştır.
Aydın ŞİMŞEK
10 Kasım 2012
Twitter.com@aydin2850